Ruh sağlığının birçok toplumda yaygın olarak kabul edilen bazı temel kriterleri vardır. Düzenli bir iş yaşamına sahipseniz, sosyal çevreniz varsa ve ilişkilerinizi iyi düzenleyebiliyorsanız, toplumun gelenek görenek ve dini inançlarına uygun bir yaşantınız varsa, evlenip çocuk sahibi de olmuşsanız ‘normal’ bir birey olarak kabul edilirsiniz. Bu sıradan günlük bir kabuldür, bilimsel anlamda geçerliliği yoktur. Ruhsal yönden ciddi sorunları olduğu halde yukarıda sayılan kriterleri dıştan varmış gibi yaşayan ve sıradan insanlar arasında sağlıklı olduğu intibasını uyandıran hasta insanlar vardır.
O zaman ruh sağlığını belirleyen kriterler nelerdir? Bu kriterleri tanımlayabilirsek insana eğitim alanında, kariyerinde, evlilik, tıbbi, toplumsal alanlarda yaşadığı uyum sorunlarında belli ölçütler verilmiş olur. Ancak bu konunun netleştirilmesi yüzde yüz mümkün değildir. Bunun nedeni bir gruba uygulanabilen standartların bir başka gruba uygulanamaz oluşudur. Çünkü her birey birbirinden farklı ve emsalsizdir. O zaman dünyadaki insanların tümünün belirli davranış kalıplarını ve özelliklerini ortak temel paydaya indirgeyebiliriz. Her insanın eşsiz ve emsalsiz olduğu bilgisi ve insanın ortak kültürel özelliklere sahip olması nedeniyle benzer değerleri, tavır, tutum ve davranışları sergilemesi ortak bir görüş oluşturup sağlıklı kişilik konusunu ele almaktadır.
Ruh sağlığı ile ruh hastalığını kıyaslamak sağlıklı kişilik yapısını daha fazla ortaya koymaktadır. Buna göre ruhsal olarak sağlıklı olan birey ruhsal olarak hasta olmadığını söyleyebiliriz. Genelde ruh sağlığı; mutluluk, iyi olma hali ve memnuniyet ile eş anlamlı kabul edilir. Ruhsal olarak sağlıklı bir bireyin uygun şartlar altında içinde bulunduğu duruma uygun bir duygulanım içinde olması gerekir. İyi olma ve memnuniyet durumlarına sahip olunması gerektiği gibi aynı bireyin mutsuzluk, memnuniyetsizlik ve hasta olma kapasitesine de sahip olması gerekir. Kişi yaşadığı olumlu duygular kadar olumsuz duygulara da sahiptir ve bunları da yaşaması gerekir. Zor şartlar altında yaşayan insanların tamamen mutlu olması da anormal insan grubuna girer. Düşünce ve duygu baskılama vardır.
Günlük hayatın telaşı ve stresi içinde yaşanan duygusal sıkıntılar, rastgele oluşan endişe ve korkular ve somatik belirtiler (fiziksel ağrılar) kesinlikle ruhsal bozukluk olarak tanımlanamaz. Her duygu ve düşünce olumlu ve olumsuz haliyle baharat dozunda yaşanmalıdır. Hepimiz erken çocukluk dönemlerinde ebeveynlerimizin davranışlarını, tavır ve tutumlarını içselleştiririz. Yıllar geçtikçe model aldığınız insanlar değişir. İlkokul öğretmenizden, sanatçılar, sporcular ve daha nicelerini içine dahil eder. Sonunda iyisiyle kötüsüyle hepimizin kendine özgü emsalsiz bir kişilik yapısı oluşur. Bu yapı içindeki sağlıklı ögeler sağlıksız ögelerden daha fazlaysa sağlıklı bir yapıdan söz edilebilir. Zaten psikoterapideki temel amaç; bu sağlıklı ögeleri güçlendirip sağlıksız ögeleri devre dışı bırakmaktır. Dolayısıyla önemli olan sağlıklı yönlerimizin sağlıksız yönlerimize üstün olmasıdır.
Öncelikle güven duygusunun oluşması gerekir. İnsanın temel güven duygusu kişiliğinin temelidir. Temel güven duygusu yetersiz olan kişiler sağlam ve sağlıklı olamaz. Çünkü binanın temelinin sağlam olmaması gibi kişinin de temeli zayıftır. Daha sonraki dönemlerin bu zayıf zeminde gelişmesi zordur. Bu yüzden çocukluk yaşantıları kişinin yaşantısı üzerinde çok etkilidir. Anne ve babası tarafından sevildiğini hissederse dış dünyayı daha güvenli bir yer olarak algılayacaktır. Ergenlik dönemi çocukluk yaşantılarını telafi etmede bizlere fırsat sunmaktadır. Bu dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılması geçmiş yaşantılardaki olumsuz durumları ekarte etmede büyük rol oynamaktadır.
Kendiniz, eşiniz, çocuğunuz ya da yakın çevreniz için geçmişte yaşanan sıkıntıları atlamadığınızı düşünüyor ve yaşantınız boyunca sizinle geldiğini hissediyorsanız ya da şu anki yaşantınızda var olan aksaklıklar olduğunu düşünüyorsanız İSMER Aile Danışma Merkezi olarak sorunu anlamak, fark ettirmek ve problem çözme becerilerinizi güçlendirmek adına yanınızdayız.
Ruh sağlığının birçok toplumda yaygın olarak kabul edilen bazı temel kriterleri vardır. Düzenli bir iş yaşamına sahipseniz, sosyal çevreniz varsa ve ilişkilerinizi iyi düzenleyebiliyorsanız, toplumun gelenek görenek ve dini inançlarına uygun bir yaşantınız varsa, evlenip çocuk sahibi de olmuşsanız ‘normal’ bir birey olarak kabul edilirsiniz. Bu sıradan günlük bir kabuldür, bilimsel anlamda geçerliliği yoktur. Ruhsal yönden ciddi sorunları olduğu halde yukarıda sayılan kriterleri dıştan varmış gibi yaşayan ve sıradan insanlar arasında sağlıklı olduğu intibasını uyandıran hasta insanlar vardır.
O zaman ruh sağlığını belirleyen kriterler nelerdir? Bu kriterleri tanımlayabilirsek insana eğitim alanında, kariyerinde, evlilik, tıbbi, toplumsal alanlarda yaşadığı uyum sorunlarında belli ölçütler verilmiş olur. Ancak bu konunun netleştirilmesi yüzde yüz mümkün değildir. Bunun nedeni bir gruba uygulanabilen standartların bir başka gruba uygulanamaz oluşudur. Çünkü her birey birbirinden farklı ve emsalsizdir. O zaman dünyadaki insanların tümünün belirli davranış kalıplarını ve özelliklerini ortak temel paydaya indirgeyebiliriz. Her insanın eşsiz ve emsalsiz olduğu bilgisi ve insanın ortak kültürel özelliklere sahip olması nedeniyle benzer değerleri, tavır, tutum ve davranışları sergilemesi ortak bir görüş oluşturup sağlıklı kişilik konusunu ele almaktadır.
Ruh sağlığı ile ruh hastalığını kıyaslamak sağlıklı kişilik yapısını daha fazla ortaya koymaktadır. Buna göre ruhsal olarak sağlıklı olan birey ruhsal olarak hasta olmadığını söyleyebiliriz. Genelde ruh sağlığı; mutluluk, iyi olma hali ve memnuniyet ile eş anlamlı kabul edilir. Ruhsal olarak sağlıklı bir bireyin uygun şartlar altında içinde bulunduğu duruma uygun bir duygulanım içinde olması gerekir. İyi olma ve memnuniyet durumlarına sahip olunması gerektiği gibi aynı bireyin mutsuzluk, memnuniyetsizlik ve hasta olma kapasitesine de sahip olması gerekir. Kişi yaşadığı olumlu duygular kadar olumsuz duygulara da sahiptir ve bunları da yaşaması gerekir. Zor şartlar altında yaşayan insanların tamamen mutlu olması da anormal insan grubuna girer. Düşünce ve duygu baskılama vardır.
Günlük hayatın telaşı ve stresi içinde yaşanan duygusal sıkıntılar, rastgele oluşan endişe ve korkular ve somatik belirtiler (fiziksel ağrılar) kesinlikle ruhsal bozukluk olarak tanımlanamaz. Her duygu ve düşünce olumlu ve olumsuz haliyle baharat dozunda yaşanmalıdır. Hepimiz erken çocukluk dönemlerinde ebeveynlerimizin davranışlarını, tavır ve tutumlarını içselleştiririz. Yıllar geçtikçe model aldığınız insanlar değişir. İlkokul öğretmenizden, sanatçılar, sporcular ve daha nicelerini içine dahil eder. Sonunda iyisiyle kötüsüyle hepimizin kendine özgü emsalsiz bir kişilik yapısı oluşur. Bu yapı içindeki sağlıklı ögeler sağlıksız ögelerden daha fazlaysa sağlıklı bir yapıdan söz edilebilir. Zaten psikoterapideki temel amaç; bu sağlıklı ögeleri güçlendirip sağlıksız ögeleri devre dışı bırakmaktır. Dolayısıyla önemli olan sağlıklı yönlerimizin sağlıksız yönlerimize üstün olmasıdır.
Öncelikle güven duygusunun oluşması gerekir. İnsanın temel güven duygusu kişiliğinin temelidir. Temel güven duygusu yetersiz olan kişiler sağlam ve sağlıklı olamaz. Çünkü binanın temelinin sağlam olmaması gibi kişinin de temeli zayıftır. Daha sonraki dönemlerin bu zayıf zeminde gelişmesi zordur. Bu yüzden çocukluk yaşantıları kişinin yaşantısı üzerinde çok etkilidir. Anne ve babası tarafından sevildiğini hissederse dış dünyayı daha güvenli bir yer olarak algılayacaktır. Ergenlik dönemi çocukluk yaşantılarını telafi etmede bizlere fırsat sunmaktadır. Bu dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılması geçmiş yaşantılardaki olumsuz durumları ekarte etmede büyük rol oynamaktadır.
Kendiniz, eşiniz, çocuğunuz ya da yakın çevreniz için geçmişte yaşanan sıkıntıları atlamadığınızı düşünüyor ve yaşantınız boyunca sizinle geldiğini hissediyorsanız ya da şu anki yaşantınızda var olan aksaklıklar olduğunu düşünüyorsanız İSMER Aile Danışma Merkezi olarak sorunu anlamak, fark ettirmek ve problem çözme becerilerinizi güçlendirmek adına yanınızdayız.