İnsanlığın çocuğa ve çocukluğa olan ilgisi çok daha eski zamanlara dayanmaktadır. Tüm toplumlarda çocuklar, geleceğin yetişkini olarak özenle yetiştirilen, eğitilen ve eldeki olanakları en üst düzeyde kullanarak, tüm gereksinimleri karşılanmaya çalışılan değerli bireylerdir .Peki tüm toplumlarda ilgi kaynağı olan, el üstünde tutulan çocuğun tanımı nedir?
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde “Çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır” tanımı yer almaktadır (U.N. General Assembly, 1989, madde 1). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre 10 yaş öncesi çocukluk, 10-19 yaş arası ergenlik dönemidir. Yasalara göre ise 18 yaşında ergenlik dönemi sona erip yetişkinlik dönemi başlamaktadır, yani 18 yaşına kadar birey yasal anlamda çocuk kabul edilir (Bülbül, 2004, s. 206).Özetle çocuğu, bebeklik ve ergenlik dönemi arasında ki insan olarak tanımlayabiliriz.Çocuğun kendine özgü biyolojik, psikolojik ve duygusal bir gelişimi vardır.Çocuk bu gelişimsel süreçlerin farklılığı ile kendine özgü bir birey haline gelir ve bu biricikliği sağlayan en önemli etkenlerden biri çocuğun duygusal gelişimidir.Çocuğun kendine özgü bir birey olmasını sağlayan duygular nasıl oluşur ve çocuk bunları nasıl yansıtır?
Her çocuk duygularla doğar ancak bütün bu duygular beynimize önceden kodlanmış değildir. Çocukların ilk duygusal tepkileri; ağlama, hayal kırıklığına uğrama, açlık ,acıdır ama diğer duyguları, büyüdükçe öğrenirler. Doğuştan gelen duygular arasında henüz evrensel bir kanıya varılmış olmasa bile sekiz birincil duygunun öfke, üzüntü, korku, neşe, ilgi, şaşırmak, tiksinmek ve utanç olduğu yaygın olarak kabul edilir ve bunlar, çeşitli şekillerde dışa aktarılır. Örneğin, gücenme ve şiddet çoğunlukla öfkeden kaynaklanıyor, endişeyse çoğunlukla korkuyla ilişkilendiriliyor.Çocuklar duyguların çoğunu deneyimleriyle öğrenir. Örneğin, çok sinirlendiği için cezalandırılan bir çocuk, bir sonraki öfkelenişinde endişe hissedebilir. Korkusunu ifade ettiği için kendisiyle alay edilen bir çocuk, bir korktuğunda hissettiği bir sonraki sefer utanç hissedebilir. Başka bir deyişle, çocuk duygularını yansıtırken deneyimlerini,çevresel tepkileri (ebeveyn, akran, ögretmen vs.) göz önünde bulundurur ve kendi duygusal tepkisinide ona göre oluşturur.
Duygularını sözel olarak aktarmak için gerekli olan bilişsel gelişimini henüz tamamlamamış olan çocuklar ise oyun ile beraber duygularını dışa vurabilir. Çocuk oyunda tüm duyguları yaşar ve anlamlandırır. Bu anlamlandırma sonucunda diğer insanlarla olan ilişkisini yönlendirir. Oyun çocuğun ilerleyen yaşlarındaki duygu kontrolünü sağlaması açısından bir prova niteliği taşır.Sadece duyguları prove etmede değil aynı zamanda hayatıda prove etme imkanı sağlar. Örneğin, oynadığı oyuncak ile anne ya da baba olabilir ya da herhangi bir meslek seçip onun provasını yapabilir.Ayrıca,oyun çocuğun saldırganlık gibi en güçlü ve en doğal dürtülerini uygun bir biçimde ortaya koymasına yardımcı olur. Çocuk oyun aracılığı ile duygularını dengeli bir şekilde ifade etmeyi de öğrenir. Örneğin yarışmalı bir oyunda kazandığında sevinmeyi aynı zamanda arkadaşına karşı kırıcı olmamak adına abartmamayı da öğrenir .Oyun sadece çocuğun duygularını dışa vurmasını sağlamaz aynı zamanda kendini keşfetmesini, geliştirmesini, dünyayı tanıması ve dünyanın işleyişine uyum sağlamasına yardımcı olur. Özetle ,’Oyun çocuğun dili,oyuncaklar ise kelimeleridir’ diyebiliriz.
Çocukluk döneminin ve gelişiminin her evresinde oyunun bu denli önemli olduğu dünyamızda ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’te çocukları unutmayarak Cumhuriyetimize en güzel armağanını vermiştir. Çocuklarımızın nice mutlu, neşe ve oyunla geçirdikleri 23 Nisanlar olması dileğiyle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Çocuğunuzun sağlıklı ve mutlu gelişimi için İsmer Aile Danışma Merkezi olarak her zaman yanınızdayız.